8 Kasım 2009 Pazar

Alexander Koul, artık her nerede isen

Bugun malumafatrus ile Efes Pilsen - Fenerbahce basketbol macina gittik.

Orta 2 ve 3 yıllarımı basketbol sahalarında geciren ben, orta 3'ten bu yana ilk kez bir maci izlemeye salona gittim.

Basketbol sevdamin nasil basladigini hatirlamasam da, televizyon basina hevesle gecip gozumu kirpmadan izledigim ilk mac Tofas - Efes Pilsen'in anisi cok taze. Sonrasinda Ayse ve Gulsah ile maclara gitmeye basladim icim cosa cosa. Ayse'yi su an "benden uzak Allah'a yakin olsun" diye aniyor olsam da Gulsah'la hala buyuk bir keyifle gorusuyor olmam sicacik basketbol anilarima golge dusurmuyor cok sukur.

Bizde Alexander Koul diye Beyaz Rus bir dev vardi, 2.16 ile Turkiye Ligi'nin en uzunu idi o zamanlar. Ben pek bir hayrandim kendisine. Sültem Sitesi'nde oturdugunu duymustum karisi ile, ne zaman ayni sitedeki halamlara gidecek olsak kalbim deli gibi carpardi ya karsilasirsak diye. Bir gun sansli Gulsah markette karsilasmis imza almisti ki, ertesi gun kederimden gozlerim dolmustu.

Alexander ile kafamdaki en net hayal (zaten ben ve o lanet olmayasica hayal dunyam) bir bowling macerasini icerir. Sehre ilk acilan bowling salonlarindan tekine bir cumartesi aksami aile boyu gittik. Anne baba ben abilerden teki, hala eniste, dayi yenge kuzenler.

Kucugum o zamanlar, oyle cok aktif sosyal bir dunyam yok. Mekan universite ogrencileri dolu, kiz-erkek karisik gruplar, kahkahalar, oyunlar, eglence; buyulendim. Tam yanimizda 4 universiteli oynuyordu, her turun sonunda biri "kalkalim ne olacak o vize" dese de digerleri ikna ediyor devam ediyorlardi. Teki (ki isminin Mustafa oldugunu scoreboardda okuyusum gozumun onunde hala, 9 sene gecmis ustunden oysa) pek bir yakisikli idi.

Sonra ben hep yaptigim uzere gercekten soyutlandim, bir ergen olarak ailemle oldugumu degil de, arkadaslarimla "takilmakta" olan bir genc oldugumu duslemeye basladim. O dunyada Mustafa'nin sifatinin ne oldugunu ifade etmeme gerek yok sanirim. Sonra bir daha ucustu dusler, bu kez Koul ile arkadas oldugumuzu ve birlikte geldigimizi kurmaya basladim. Boyu 2.16 -neredeyse topu yuvarladigimiz kulvar kadar- olan bir adamin bu oyunda ne mucizeler yaratabilecegini hayal ederken yuzume bir gulumseme yerlesti.

İsin guzeli, o geceden 1 ay kadar sonra bir sinif arkadasim ayni mekanda Koul ve bir kac oyuncuyu gormus. Demek ki demistim, demek ki gercek de olabilirdi hayallerim. (Ya tabi.)

O geceye dair son detay, donuste abimin arabasindaydim ben ve radyoda Deniz Seki "Dile Kolay" caliyordu. "Abi ne guzel sarkiymis bu boyle" dedim. Ajda Pekkan'in eski bir sarkisi oldugunu soyledi. Ama olsundu, ben o gun sevmistim. Sonrasinda severek her dinleyisimde -tabi ki- Alexander'a bir selam caktim.

Seneleeer gecmis, gelmisiz 2009'un sonlarina. Bugun maci izlerken eskilerde uctu durdu aklim. Kurallari falan unutmamisim cok sukur, hatta degil sıkılmak son derece eglendigimi dusunecek olursak basketbol sevgim icimde bir yerlerde hep kalmis.

Ama sahadaki o karizmatik oyunculara hayranlikla bakip hayallere dalan, bir basketbolcu ile evlense ne guzel olur degil mi'nin savunmasini yapan kucuk kiz cocugu coktan terketmis beni.

2 yorum:

  1. valla maçlara gittikçe maceralarımı anlatacağım ve göreceksin ki, o basketbol sahaları benim için ne kadar ama ne kadar önemliydi bir zamanlar. Şimdiyse eski bir dostla geçen zamanı telafi etme çabasındaymışcasına ürkek hissediyorum kendimi, ama kısa vakitte formuma kavuşurum gör bak:)

    YanıtlaSil
  2. arayi acmadan devam edelim zaten:)

    YanıtlaSil